24 Aralık 2008 Çarşamba

agucuk gubucuk

kızardım çocukları ve bebekleri ve bilumum sevgilileriyle çağlar öncesi tavşan püresi şeklinde konuşan zatlara. hala da kızarım. yalnız şöyle bi sorunum var; daha doğmamış yeğenimden bahsederken ağzım çarpılıyo sanki, kelimeler başka bir yörenin şivesiyle çıkıyo ağzımdan.. salt bebeklerin yaşadığı bir ülkedeki önceki hayat tecrübelerimden kapmış bulunduğum şive.. ay şive kelimesi son derece sevimsiz kaldı bu agucuk gubucuk bahsinin kıyısında köşesinde...

"oyyy onun şimdi minijik patileyi mi vaaayyy" "ay kıyamaam ben januuuum yirim onun lensi olmayan oyuk gözleriniiiiii" "daha kaç haftalık şeyin ses teli niye var yavyuuuuum baağaracak mıymış ordan annesine uyyyy" "çikölatayı mı seviyomuşş kıyamaaaaammmm"

14 Mart 2008 Cuma

kısa kesmek, yüzyüzeyken bile...

Vodafone reklamlarına kahkahalarla gülerken haftalardır....

Bizim marketin önünden geçiyorum. arkamdan da kokoş abla ve küçücük oğlu... vodafone reklamlarına ilham verircesine bir şeyler duyuyorum... kısa kestikleri için aslında duyar gibi oluyorum sadece...

-Anne bağım çözülmüş...
-Bağla.

Tonlama aynı. gerçekten. hani reklamda da asıl insanı güldüren o "donuk, ruhsuz, ifadesiz" tek kelimelik cevap ya... bu kadın da inanılmaz donuk. duyan beni donduracak derecede.

Kendi çocuğuna sevgisi yok kadının. Oğlu'yla iletişirken insan nasıl bu kadar duygusuz olabilir...

ne sabit ücretler, ne meşgul tonları, ne biten şarjlar yokken bile aramızda, ne kadar "aradığımız kişiye ulaşılamıyor" aslında...